Doç.Dr. Emin Işık: Belh’in Güvercinleri
KONUK OKUR: RIDVAN KILIÇ
Emin Işık Beyi, geçen senelerde TRT’nin sahur programında görmüştüm ilk kez, ve sonrasında onun konuk olduğu sahur programlarını kaçırmaz oldum. Kendisi emekli bir ilahiyat öğretim üyesi; her ne kadar Doç. olsa da, ortamda titr olarak ondan yüksek olan insanlar dahi kendisine sözü bırakıp, danışıyorlar. Bilgisiyle bulunduğu ortamı domine ediyor, ama anlatış biçimiyle, yaptığı esprilerle, tabir caizse, her telden çalmayı bilmesiyle; programları itici ya da sevimsiz bir hale de getirmiyor. Bazı yazıları http://www.semazen.net/yazar_yazi.php?id=304 adresinden okunabilir.
Daha önceden kitap aldığım sitelerden birinin e-bülteninde kitabının çıktığını görünce, hemen siparişi verdim ve elime geçer geçmez, yutarcasına okudum. Bittiğinde ise, elime kalemi alıp, altını çizerek bazı yerlerin, tekrar okudum.
Kitabın konusu, Muhammed Celaleddin isimli çocuğun, Mevlana Celaleddin Rumi oluşunun hikayesi. Muhammed Celaleddin’in doğumu ve Belh’teki çocukluğu, Moğol istilası yüzünden ailecek terk-i diyar etmeleri, ve bunun akabinde Konya’ya kadar süren çok uzun bir yolculukla başlıyor kitap. Bu yolculukların ve daha sonra Konya’da gerçekleşen olaylar ve tanışılan kişilerin Mevlana’nın büyük bir manevi önder oluşuna olan katkıları akıcı bir dille anlatılıyor. Mevlana’nın eserlerinden, Kur’an’dan ve daha birçok kaynaktan yapılan alıntılar ve bunların aktarılış biçimi ise kitabı herhangi bir biyografik roman olmaktan çıkarıp, daha bir zevkle okunan bir kitap haline getirmiş (2 kişi üstünde denedim)(valla zorla başlattım). Mevlana’yı merak edenler için güzel bir başlangıç noktası olabilir.
Altını çizdiklerimden bazılarını paylaşıp, yazıyı bitirir ve selam ederim:
Fihi Mafih’ten
Mecnun, Leyla’ya bir mektup yazmak istedi.
Kalemi eline aldı, sonra da şu beyti yazdı:
“Hayalin gözümde, adın dilimde, yadın kalbimde.
Ben mektubu nereye yazayım?
Hayalin gözümden gitmiyor,
adın dilimden düşmüyor, yadın canımda yer etmiş.
Sen ki, varlığımı kuşatmışsın, bende gezip duruyorsun.
O halde, ben, mektubu kime yazacağım?” dedi.
Elindeki kalemi kırdı, kağıdı da yırttı, yere attı.
Mürşidi Seyyit Tirmizi’den Mevlana’ya öğütler:
“Hür olmadan, kul olamazsın. Dinimizde mükellef olmanın üç şartı var: Âkil, bâliğ ve hür olmaktır. Çocuk değilsin, deli de değilsin, çok şükür köle de değilsin. Peki, acaba gerçekten hür müsün? Kölelerin tekliften muaf olduğunu bilirsin. Dindar olman için kölelikten kurtulmuş olman lazım. Kölelik, yalnızca düşman eline esir düşmekle olmaz. Kim bir şeyi çok seviyorsa, o kimse, sevdiği şeye köle olmuştur. Sevdiği de ona efendi olmuştur. Artık o kişi, sevdiğinin hükmü altındadır: Sevdiği ister kadın olsun, ister altın, isterse köpek olsun. Sen, istersen “nefis” deyiver ona. Eğer nefsinin emrinde isen, ona kul olmuşsun, artık Tanrı’ya kul olabilir misin? Efendimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyurmadı mı? Sen, nefsini seviyorsan, Tanrı’ya nasıl dost olacaksın? Dostluğun ilk durağı, kendi isteğini bırakıp, sevgilinin isteğine sarılmaktır. Seni, Allah ile dost olmaktan alıkoyan her şey, ruhunda çıkmış bir çıbandır. Bunu böyle bil! İman ehli olmak istiyorsan, sen kendi nefsini değil, seni yaratanı seveceksin. Çünkü “İman edenler, Allah’ı en içten sevgiyle sevenlerdir.” (Kur’an, 2/165) Gerçek aşık, ahını ve feryadını dışarıya haykırmaz, kendi içine gömer. Toprağa ekilmiş tohumlar gibi, o ahlar, onun ruhunda filizlenir, bereketlenir, en sonunda salih amele dönüşür.”
“Sen bir güzeli seviyorum, dersin. Bir sevdaya düşersin. İşler dilediğin gibi gitmez; ona kavuşamazsın. Ama yine de o sevdadan kurtulamazsın, ondan vazgeçemezsin. Ona kavuşmayı ümit eder durursun. Bu bir geçici aşk olduğu halde, onun uğruna yıllarca mücadele edersin. Ümit kesmez, peşini bırakmazsın. Allah yolunda gerçek sevda var, İş böyleyken, muradına eremeyince, ne diye hemen ondan vazgeçersin? Anlaşılan bu senin talihsizliğin:
Kaç kere bir hayale aşık oldun da sonra onun hayal olduğunu anladın? Gerçek aşk, bir hayalden de aşağı değil ya! Senin için vuslat gerçekleşmese bile, O’nun eşiğinde bekleyen binlerce dosttan, O’nun hikayesini dinlemedin mi?
“De ki: Ey kendi kendilerine yazık etmiş olan kullarım! Benim rahmetimden siz, hiç ümit kesmeyiniz!” (Kur’an, 39/53)
“Rabbinin rahmetinden, ancak yoldan çıkmış olanlar ümit keserler.” (Kur’an, 15/56)”
.
.
.
***
- November 24th
Leave a Reply