Milan Kundera – Varolmanin Dayanilmaz Hafifligi

Posted by mustafa

Mustafa Cetinel

Merhabalar,
Simdi size bu kitabi nasil anlatsam diye düsünmekteyim. Kitabi bitireli daha 2 saat ya oldu, ya olmadi. Hala etkisinde oldugunu belirtmem gerekiyor. Hatta o kadar etkisindeyim ki, sanki su anda bu satirlari yazarken kitabin kahramanlarinin ruhlari arkamda durmus, her yazdigimi okuyormus gibi hissediyorum. Belki abarttigimi düsünüyorsunuz, ama eminim böyle bir kitabin ardindan bu etkinin olustugunu siz de okursaniz, anlarsiniz.
Zaten bu tip etkileri cogu kitabin arkadasindan yasadigimiz olur diye düsünüyorum. Kitabi bitirirsiniz, ama aklinizda o kahramanlar yasamaya devam ederler. Siz onlarin hayatlarinin devamini aklinizda canlandirirsiniz, hatta biraz daha ileri gitseniz, belki kitaba bir devam yazmaya kalkabilirsiniz.
Yalniz bu kitap digerlerinden biraz farkli, ki bu farki yazimizin ileriki kisimlarinda anlatacagim.
Simdi bu kitabi nasil okumaya karar verdigime gelelim bence. Hikayeye basindan baslayalim kisaca.

Arkadas cevremde kitap sever birisi olarak taninirim. Bunun sebeplerinden birisi, her an elimde kitapla gezmemin yanisira, okudugum ilginc kitaplari arkadaslarimla da paylasmamdir. Yeri geldigimde onlara belki birireli yillar olmus, belki ay bile olmamis kitaplardan bahsederim.
Bu sekilde bir konusma sirasinda, Sirbistanli arkadasim Anna bana yazar Milan Kunderayi bilip bilmedigimi sordu. Bilmedigimi duyunca da oldukca sasirdigini burada belirtmem gerekir. Bu yazar hakkinda konusmaya basladik ardindan. Cekoslovakya dogumlu yazar Kundera’nin en ünlü eserlerinden birisi olan bu kitabi duyup duymadigini sordu.

Söylemem gerekir ki, Türkiye’de az cok egitim görmüs birisi bu kitabin ismini kesin duymustur. Yazari duymustur demiyorum, ama bu ismi kesinlikle duymustur… “Varolmanin Dayanilmaz Hafifligi”… Ben de o kisilerden farkli degildim. Sadece ismini duydugum bu kitabi kesinlikle okumami tavsiye edince arkadasim, bende telefonuma yazarin ismini not düstüm. Bu olay bundan en az bir yil önce oluyor. Cünkü en son memleketim Sakarya’ya gittigimde sahaf dükkanindan aldim bu kitabi (memlekete en son gecen yil Eylül sonunda gittigimi burada belirtmem gerekiyor).
Kitabin benim okudugum nüshasi 1982 basimli. Kitabi okurken bunun cok büyük bir önemi olduguna kanaat getirdim. Su siralar cikmis kitaplarin cogunda, belki siz de farketmissinizdir, Ingilizce ve diger Avrupa dillerinden bircok kelime yer aliyor. Daha dogrusu bunlarin Türkcelesmis halleri. Bu zaman diliminin öncesinde ise Türkcemiz icerisinde bir cok Arapca ve Farsca kökenli kelimeler mevcuttu. Bence 1970 – 1990 arasinda yazilmis kitaplar, tam aradaki döneme aittir ve onlarda daha saf bir Türkce buluruz, ki bu nüsha da bunu icermektedir. En sevdigim özelliklerinden birisi oldu bu.
Kitabi o sirada aldim, ama bugüne kadar okumak icin hic firsatim olmadi. Sonunda elime geldi bu kitap ve bir is icin Düsseldorf’a dogru giderken trende okumaya basladim bu eseri.

Sanirim kitabi okumaya nasil karar verdigimi aciklamak icin bu kadar yazi yeterli. Gelelim simdi kitabimiza…

Kitabimizin cok büyük bir bölümü Cekoslovakya’da geciyor. Ruslarin isgaline yakin bir zaman diliminde baslayan kitap, Komunizmin en üst düzeyde yasandigi bir dönemde sona eriyor. Birbirleri ile farkli sekillerde iliskiye sahip kisilerin etrafinda var olan hikayemiz, yazarimizin büyük bir hamlesiyle, kendi farkliligini belirtmis olan bir gercekle basliyor. Yazar romandaki kahramanlarinin kafasinda olustugunu, gercek olmadigini daha en basindan belirtiyor, ve bütün kitabi kendi dilinden anlatiyor bize. Bazi felsefi akimlara deginiyor arada, kahramanlarin davranislarini yorumluyor, bazen de elestiriyor onlari. Cesit cesit asklari ve sevgileri anlatmak üzere yazilmis kitapta, ayrica dikkatimi ceken güzel nokta ise, ayni olayin, hem kadin tarafindan, hem erkek tarafindan gözlemlerinin yer almasi kitapta. Her ikisi icin de yorum yapan yazarimiz, sebeplerini, etkilerini hepsinin gözleriyle anlatiyor.

Kitabin sonu ise ayri bir damga vuruyor bence okuyucuya. Kahramanlarin neredeyse hepsinin hayatlarinin sonlarini da iceriyor kitap. Iste bu yüzden yazimin basinda neden sadece ruhlarinin varligini hissettigimizi.

Kitabin en sevdigim yerlerinden birisiyle, yazarin Platon’un bir düsüncesini baz alarak kullandigi bir yerle, yazimi bitireyim istiyorum:

‘Tanri ayirmadan önce, bütün insanlar hermafroditti. Tanri’nin bizleri ayirmasiyla kadin ve erkegi olusturduk. Bunun üzerine de ask dogdu. Ask sadece diger yarimiza olan özlemin kendisidir.’

Bunun ardindan sunu eklemeden de olmaz diyorum:

‘Hüzün son duraktayiz demekti. Mutluluk, birlikteyiz, demekti. Hüzün bicimdi, mutluluk icerik. Mutluluk hüznün uzamini dolduruyordu.’

Iyi okumalar (mutlaka ama mutlaka okuyun)…

3 Responses to “Milan Kundera – Varolmanin Dayanilmaz Hafifligi”

  1. Siteyi yaklaşık yarım saattir dolaşıyorum ve bu yazıya rastladım. Kitabı yorumlayanı yorumlamak istedim. Kundera sevdiğim yazarlar arasındadır ve bununla birlikte hemen bütün kitaplarını da sevmişliğim vardır. Mustafa arkadaşın kitabı ve yazarını bir yabancı gözüyle yorumlaması Kundera’yı hiç tanımayanlar için ne derece faydalı olur bilmem. Kitaptan ziyade, uzun uzadıya kendi macerasına yer vermiş olması, bana ego mastürbasyonu yapılıyormuş izlenimi verdi. Dolayısıyla kitapları yorumlayan arkadaşların, okuyucuları yanlış yönlendirmemeleri için, filtre konulması taraftarıyım. Şu şekilde ; Her okudum dediğin kitabı yazma !! yazarını tanı, yazarın dünya görüşü ne? hangi yazınsal ideolojinin kaygısını güdüyor? (neye göre okunuyor bütün bu kitaplar anlamadım ki ya da bu konuda üzgünüm, ben bir yazarın bütün kitaplarını okumadan ne onun ne de herhangi bir kitabı hakkında bir şeyler söyleyebilirim bu da benim öz güvensizliğim olabilir)
    Sevgiyle..

  2. Merhaba Hitchcock,

    Bu konularda cok farkli düsündügümüzü fark ettim. Ilk önce sunu belirteyim. Öncelikle ben, kitabin bana ne hissettirdiklerine önem veririm. Zaten bence bir kitapla alakali en önemli sey budur. Okudugumuz bütün kitaplarda, yazar ne demeye calismis, hangi felsefeyi izlemis, hangi hayat tarzini tercih etmis gibi bir bilgiye ulasmaya calismak bence tamamen zaman kaybi olur. Milan Kundera’nin tek bir kitabini okudum, ve bu kitabi okurken cok zevk aldim. Tek bir kitabiyla onun hayat felsefesini ögrenemeyecegime göre, bu konuda yorum yapmam sacma olur.

    Ama kitabin, benim üzerimde ne etki biraktigini söyleyebilirim. Kitaptan hoslandim mi? Okumaktan zevk aldim mi? Okurken beni sürükledi mi? Ben bunlara cevap veriyorum yazilarimda.

    Sana bir soru sormak istiyorum. Kundera’nin kitaplarini nasil okumaya basladin? Ilk önce gidip onun hayatiyla ilgili ideolojisini mi arastirdin? Hayat görüsünü mü arastirdin? Yoksa, birinci kitabini okudun, begendin, sonra digerlerini okumaya mi karar verdin?

    Eger benim düsüncelerimi yanlis veya eksik buluyorsan, kendi düsüncelerini anlatan bir yazi yazmani isterim, ki ben de yanlislarimi ve eksikliklerimi göreyim. Biz bu sitede, herkesin kendi düsüncelerini, istedigi sekilde yazmasini istiyoruz. Ben de buradan yorumunu okuduktan sonra bir cok kitapla tanistim.

    Sevgiler,
    Mustafa

  3. Farkettim ki ben aslında siteyi yanlış anlamışım, bu açıdan üzgünüm. Amacım burada yazıp, sizinle aşık atmak değil. Sadece sorduğun için cevap veriyorum. Derdim kitap okumak falan değil, ihtiyaç duyduğum için kitap okuyorum. Dolayısıyla bir düşünceyi araştırırken karşıma Kundera çıkmıştı. Bilirsin olur böyle şeyler. Bu benim düşüncelerim. Tabi, yazdıklarım -kitap öyle değil böyle okunmalı- gibi amiyane bir sonuç çıkarmaya müsait durumda. Fakat, kimi yazarların bilinmesi gerekir. Bu tür insanlardan, günümüzde acemice bahsedilmesi, ”Klasik müzik diye bir şey çıkmış” denmesi kadar absürd bana göre.

Leave a Reply