Jean Christophe Grange – Ölü Ruhlar Ormanı

Posted by kitaplog

 

ÖZDEN YAVUZ

 

Uzun zamandır okumayı planladığım bir yazardı Grange. Elimde iki romanı olmasına karşın yeni çıkan kitabını görünce onu alıp okumaya karar verdim.

Kitap 3 bölümden oluşuyor. Av, Çocuk ve Halk. İlk bölümü ne olacak, nasıl gelişecek diye merak ederek 2 günde okudum, ancak gidişat maalesef okuma hızımı kaybettirdiğinden kalanını 10 günde bitirdim. Ağır yazılmış ben de ağır ağır, okumakta olduğum diğer kitaplardan arta kalan zamanlarda okudumJ Bitireli 2 hafta kadar oldu, aklımda kalanları aktarmaya çalışacağım.

Jeanne Korowa 35 yaşlarında, Paris’te yaşayan, başarılı bir sorgu yargıcı. Ancak özel hayatında oldukça mutsuz. travmalarla dolu kötü bir çocukluk geçirmiş. Küçük yaşlarında ablası sapık bir katil tarafından parçalanarak öldürülmüş. Katil bulunamamış. Annesi kendini toparlayamamış ve Jeanne’la hiç ilgilenmemiş. Başarılı bir üniversite hayatından sonra Arjantinde bir dönem geçirmiş. Sonrasında sorgu yargıcı olarak çalışmaya başlamış. Depresyon nedeniyle uzun süre hastanede yatmış. Gittikçe artan dozlarda kullandığı ağır ilaçları var. Özel ilişkilerinde hep kötü adamları bulmuş. Hepsi hüsranla sonuçlanmış. Kadın erkek eşitsizliğini ve modern şehir hayatında, çalışan kadının yerini sorgulayıp duruyor. ( e çok uzattın, artık sadede gel diyorsunuz değil miJ ama Grange uzatmış, ben ne yapayım?) neyse, son sevgilisinden yine kötü bir şekilde ayrılıyor. Jeanne evlilik ve çocuk lafları etmeye başlayınca adam hemen kaçıyor. Bu Jeanne’a çok dokunuyor. Thomas (son sevgili) takıntı haline geliyor. Yetkilerini kötüye kullanarak Thomas’ın gittiği psikiyatrın telefonlarını ve ofisine dinlemeye aldırıyor. Olaylar da işte bundan sonra başlıyor. O sıralarda bir arkadaşının sayesinde dışarıdan dahil olduğu vahşi şekilde öldürülüp, parçalanarak yenen kızların soruşturmasıyla ilgili olarak, psikiyatrın seanslarını dinlerken önemli bilgiler ediniyor. (ne tesadüf ki) bu yamyam seri katil, bu psikiyatrın hastası. Babasıyla birlikte seanslara devam ediyor. Böylece Jeanne katilin izini sürmeye başlıyor. Sadece adının Joachim olduğunu bildiği katil ve babasının peşinden Latin Amerika’ya gidiyor ve kendini kanlı bir takibin içinde bulmakla kalmıyor, bölgenin kan vahşet ve acılarla dolu siyasi tarihini yaşanlardan öğreniyor ve insan hayatını hiçe sayan kan ticaretini yakından görüyor…

 

 

Dediğim gibi, ağır başlayan ağır ilerleyen ağır biten bir kitap. Giriş çok uzun. Boş yere yazılmış, olmasa da olur çok şey var. Karakterler iyi oturmamış. Katili hemen anlıyorsunuz. Zaten katil olabilecek başka kişi yok. Şansa fazla yer vermiş. Kendisinin bile gözüne batmış olacak ki, Jeanne Korowa bir yerde, sorgu ve araştırmada şansın büyük önemi olduğunu söyleyen bir tecrübeli meslektaşının sözlerini hatırlıyor. Ve kendisinin de şansının yaver gitmesinden memnun oluyor. Ama Jeanne’ın şansı o kadar yaver gidiyor ki gıpta ettiğimi söylemek isterim.

Kitaba fazlaca reklam alındığını da söylemeden edemeyeceğimJ Zor anlarda coca cola zeronun ferahlatıcılığı, XXX marka kahvenin muhteşem kokusunun uyuşukluğunu ya da yorgunluğunu alması, XXX marka arabalar, XXX marka gömlekler ayakkabılar…

Bir de ormandaki bölümler kesinlikle zorlamaydı. O bölge insanının bile girmekten çekindiği, uzak durduğu ormanda, her karışını biliyormuş gibi, Fransa’da modern hayatın içinde ömür geçirmiş bir sorgu yargıcı olarak, komandolara taş çıkaracak bir kaçış gerçekleştirdi. Dedim ya kendisini gıpta ile izledimJ Hiç olmazsa giriş bölümünde Jeanne’ın çocukluğuna kadar gereksiz ayrıntılar vereceğine, özel merakı olarak sporla uğraştığını, çetin doğa gezilerine katıldığını falan anlatsaydı ben de o kadar yadırgamaz, “hadi canım sen de” demezdim okurken. 

Ancak, kitabı rehavet içinde okurken, (nasılsa Jeanne oluşacak her sorundan kurtulacak, istediği her bilgiye, her yere, herkese ulaşacak) tek bir yerde gözlerimi şaşkınlıkla açıp, ürpererek yerimde şöyle bir doğruldum. Katille ormandaki son karşılaşmaları… Başından beri çok şeyi tahmin etmeme rağmen, hatta o kaçış sahnesinde Grange’ın Jeanne’ın kafasındaki düşünceleri yazmasından, katilin ondan bir adım önde olduğunu ve kesinlikle bir yerlere çekildiğini düşünmüştüm de, o derece yakınlaşma aklıma gelmemiştiJ Evet orman katilin içindeydi. Bence kitabın çıkış noktası burası. Ve benim için kitaptaki tek vurucu bölüm.

Sonu da havada kalmış. En azından birkaç sayfa daha yazmalıymış. Son cümleler bana ortaokullarda yazdığımız kompozisyonları hatırlattı. Giriş gelişmeden sonra sonuç, “evet dersimizi aldık, artık hayatımızdan şikayet etmemeliyiz” J

Bütün bunlara rağmen kitabı beğenmediğimi söyleyemeyeceğim. Çok çok iyi yazılmış kurgulanmış bir kitap değil ama konusu hoşuma gitti.

Latin Amerika’daki siyasi çalkantılar ve devrimlerin akıttığı kanlarla, ilkel insanın yamyamlığının kanları karşı karşıya geliyor. İlkel vahşet modern vahşet. Birisi iç güdülerle diğeri keyifle yapılıyor. Canlı canlı yakılan insanlar, akıl almaz işkenceler, henüz doğuran kadınların öldürülmesi, bebeklerin başkalarına verilmesi, bunları yapanların cezalandırılmamaları ve yaptıklarından hiç pişmanlık duymamaları, kaybolan evlatlarının cesetlerini bulabilmeye bile razı olan Plaza Del Mayo annelerinin ızdırapları, uçaktan okyanusa timsahlara yem olmaları için atılanlar… ilkel insanla modern insanı karşı karşıya getirme fikri hoşuma gitti. Üzerinde biraz daha çalışsaydı çok daha iyi bir gerilim ve macera çıkabilirdi. ( ben kafamda çok daha farklı yazdım kitabı. Hayal gücüm sağolsun, Grange’ın yarattığı vücuda başka kıyafetler giydirdim. )

Neyse, fazla uzatmadan bitireyim. Büyük beklentiler içinde olmazsanız, Latin Amerika ve cangılda hoş bir macera geçirebilirsiniz.

NOT: gece kitapla ilgili düşüncelerimi henüz bitirmiştim ki, Göksel Özbek’in Koloni ile ilgili yorumlarını gördüm. Kitabın bomba kısmında geçen “asıl üzücü olan, her birimizin içinde bir nazinin bulunması. İstinasız hepimizin.” cümleleri, ( bu zamana kadar bir türlü oturtamadığım, nasıl yapabildi diye düşündüğüm), Jeanne’ın katilin kulağını ısırarak koparması ve parmağını sokup bir gözünü çıkarması (!!!!) olayının yazılma nedenini kafamda açıklığa kavuşturdu. Göksel Özbek’in yorumuna bakarak, Koloniyi okursam Ölü Ruhlar Ormanını tekrar okuyormuşum gibi hissedeceğimi anladığımdan, bir dahaki sefere elimdeki diğer kitabı Şeytan Yeminini okuyacağım.

Son olarak, şu anda okumakta olduğum Altan Öymen’in Öfkeli Yıllarını, belki kısa süre içinde yorum yazma fırsatı bulamayabilirim diye düşünürek, şimdiden herkese şiddetle tavsiye ediyorum.

One Response to “Jean Christophe Grange – Ölü Ruhlar Ormanı”

  1. Ben de “Ölü Ruhlar Ormanı”na başlamayı düşünüyordum, madem benzeri biraz araya zaman koymakta yarar var.

    “Şeytan Yemini” daha farklıdır tavsiye ederim hatta okumadıysan “Sİyah Kan”ı da deneyebilirsin.

Leave a Reply