Vladimir Nabokov – Lolita

Posted by kitaplog

Murat BENGİSU

 

Bu kitabı okumaya Orhan Pamuk’un, Manzaradan Parçalar adlı eserini okuduktan sonra karar verdim. Orhan Pamuk’un 2010’da yayınlanan kitabı bazı yazı ve söyleşilerinden seçmeler içeriyor. Manzaradan Parçalar‘ı okuduktan sonra Orhan Pamuk’un edebiyatla ilişkisini çok daha iyi anladığımı söyleyebilirim. Orhan Pamuk, kitabında başka yazarların romanlarından önem verdiklerini de ele alıyor, hem yazarlar hem de önemli romanları ile ilgili bazen kısa bazen ayrıntılı yorumlar yapıyor. Bu yazarlar arasında Dostoyevski, Stendhal ve Nabokov gibi birkaçının üstünde çok durduğunu gördüm. Lolita’yı da bu nedenle okumaya karar verdim. Aslında bu kitaba önyargılı olarak başladığımı kabul etmeliyim. Çünkü konusu pek de kolaylıkla yenilir yutulur bir konu değil. Lolita romanı iki kez de filme uyarlanmış (Stanley Kubrick, 1962; Adrian Lyne, 1997), bu nedenle oldukça tanınan bir eser ve konusunu bilenler çoktur.

 

Filmlerini izlemedim ama romanın neden skandal yaratmaya yatkın olduğunu anlamak için konusunu bilmek gerekiyor. Roman kahramanı Humbert Humbert adında orta yaşlı bir İngiliz Edebiyatı öğretmeni. (Bu arada bazı ayrıntıları unuttuğum için Wikipedia’dan da biraz kopya çektiğimi itiraf ediyorum ama oradaki ayrıntılar doğru). Avrupa’lı bir aileden gelen Humbert Polonyalı bir kadınla yaşadığı mutsuz bir evlilikten sonra soluğu ABD’de küçük bir kasabada alıyor. Orada evini kiraladığı dul bir kadının 12 yaşındaki kızına tutuluyor. Bu küçük kıza olan ilgisi duygusal olmakla birlikte büyük oranda cinsellik de içeriyor. Humbert sadece Lolita’ya değil, ergenliğe yeni yeni giren birçok kıza da aynı oranda ilgi gösteriyor. Sonuçta romanı ilginç kılan ögelerden birisi bu tutkunun günümüzde tabu sayılması. İlk kez yayınlandığı yıllarda büyük olasılıkla daha da büyük engeller vardı. İlk başta Nabokov bu kitabı ABD’de yayınlayacak bir yayınevi bulamamış ve bu yüzden 1955’te ilk basımı Paris’te yapılmış. Ancak üç yıl sonra,1958’de kitap yazarın o sırada vatandaşı olduğu ABD’de yayınlanabilmiş. Nabokov Rus asıllı bir yazar ve Humbert Humbert gibi o da bir süre Avrupa’da yaşadıktan sonra ABD’ye göç etmiş.

 

 

Kitabı roman olarak başarılı kılan yönü bence yazarın duyguları, olayları ve bunların geçtikleri yerleri şairane ve esprili bir dille betimleyebilmesi. Çok sattıran yönü belki kitabın tartışılan, tabu yönleri. Bir erkek okur olarak kitabı okurken ve keyif alırken Humbert Humbert’in suç ortağı olduğum hissine kapıldığım veya bunu okumam doğru mu diye kendimi sorguladığım olmadı değil. Fakat kitabı bir sanat ürünü olarak ele alıp o şekilde okumak daha doğru diye düşünüyorum. Yazarın (veya olayları anlatan Humbert’in) kendisi de bazen kendisini ve aykırı duygularını eleştiriyor ve kendisini kınıyor. Ama öte yandan birçok kere bu duyguları haklı çıkarmaya da çalışıyor. Son zamanlarda Lolita romanının Heinz von Lichberg adlı tanınmayan bir Alman yazarın 1916’da yayınlanmış kısa bir öyküsünden esinlendiği yönünde yorumlar okudum. Bu öykünün İngilizcesini internetten buldum ve okudum. İlginç bir öykü ama romanla tek benzerliği kızın adı ve orta yaşlı bir adamın yaşı çok küçük olan (yaşı verilmemiş) bir kıza aşık olması. Sonuç olarak Lolita çok ilginç ve çok başarılı bir roman. Kitap 20. yüzyılın en başarılı romanları arasında üst sıralarda yer alıyor.

 

 

 

Leave a Reply